06 Ekim 2009

Koyverdun Gittun Beni Oy

Bu hikayedeki şiveye özel kelimelerin anlamları için hikayenin sonundaki sözlüğü kullanabilirsiniz.
Hikayenin başındaki türkü Gelevera Deresi. Hikayeyi okurken internetten bulup eşliğinde okumanızı öneririm.


Koyverdun gittun beni oy koyverdun gittun beni.

Allah’undan bulasun oy Allah’undan bulasun.

Kimse almasun seni. Kimse almasun seni.

Yine bana kalasun.

Sevduğum senun aşkın...

Ciğerlerumi dağlar.

Hiç mu düşunmedun sen? Hiç mu düşunmedun sen?

Sevduğun boyle ağlar. Sevduğun boyle ağlar.

...

Tekne Karadeniz açıklarında kaybolmak üzereyken, derinden duyulan türkünün sesi de uzaklaşmaktaydı. Denizi mi tercih etmişti, onsuzluğu mu? O değil miydi, aynı kişi değil miydi “Seni vermezlerse bu şehirde de, o şehirde de taş taş üstünde bırakmam” diyen?

Taş taş üstünde kalmadıydı ama şehirde değil, kalbinde taş taş üstünde kalmamıştı. Onu tanıdığı güne lanet etti. Sinop’a geldiği güne lanet etti. Sinop sokaklarını sevdiği güne, evini ilk gördüğü anda hissettiği heyecana lanet etti. Sinop’u sevdiği güne lanet etti.

“Artık bu şehirde yaşamaya tahammül edemiyorum! Karadeniz’e gidiyorum!” deyip de kapıyı çarptığı gün dışa yansıyan öfkesinden görülmeyen bir umut ve heyecan vardı içinde. Sinop’ta kim olduğunu, kim olduklarını bulacaktı. Nerelisin denildiğinde “Sinopluyuz” diyordu ama ne demek anlamını bilmiyordu. “E, gözlerin niye mavi değil ki?” diye sorulduğunda “anne tarafımız Çorumlu” der, keserdi.

O kapıyı çarptıktan 2 gün sonra Sinop’taydı. Elindeki adresin kapısını çaldığında ise 1 hafta geçmişti bile. Kapıyı, daha sonra kuzeni olduğunu öğreneceği bir kız açmıştı. Onun mavi gözleri vardı işte. O mavi gözler soru sorar bir ifadeyle yüzüne bakıyordu. Konuşmadıkça gözlerini iyice açıp kaşlarını havaya kaldırarak “eeeee?” dercesine bir bakış attı. Hala bir cevap alamayınca içeri doğru dönüp seslendi:

“Gariiiiiiiiiiii, kapinun eşuğunde biri var. Türkçe bilmeyo” dedikten sonra gerisin geri gözlerinin içine baktı yine “bilmezsun di mi?”

O zaman kendini toparlayıp “ben Janset” dedi. “Belki annemler aramıştır.”

Kızın yüzünde koca bir gülümseme belirdi.

“Oiyyyyyyyyyy! Gari koş, amcamgillerin kızı gelmiş.

Janset Abla hoşgeldun. Geç geç. Çantan pek hoş. Ver şuraya koyayum.”

Kendi evlerinden ne kadar farklıydı. Ancak turistik bir gezide görebilirdim böyle bir evi diye düşündü. Koridorun ucundan sağına soluna sallana sallana kilolu bir kadın geliyordu.

“Viriiiiiiiii, bi an ananı gördum sandum karşumda! Ayni o olmuşun.”

“Biliyorum. Gözlerim de mavi değil.”

Kadın mavi gözleriyle “anlamadım” dercesine bir bakış attıktan sonra “gel gel, hazırladuk odanı. Bubanun eski odasidır. Oiyyyyyy, oiyyyyyy. Seveceksin.”

“Yok ben kalmam Sündü Hanım. Otelde...”

“Ne hanumu kızım? Yenge dersun. Aaa.”

“Yenge...ben otelde kalacağım. Odam var orada.”

“Janset Ablaaa. Yarin düğunumuz var biliysen. Yani bizim değul de, gideruz ama.”

“Kızım ne oteli? Otel da ne? Gerzeli Metkan’ın yeğeni gelecuk da otelde mi kalacuk? Hortlu musun sen? Bi kere laf olur. Olmaz. Biz Kuban’ı gönderup aldiriruz neyun varsa.”

“Eci? Janset Abla? Düğune gelceysun di mi? Şimdi geldiğini duyunca seni de okurlar.”

“Kızım evde yalnız kalacuk değul ya! Gelecuk elbet.

Sen şimdi yerlaş odana. Ben gidup bi mıhlama yapayum, çayla yeruz. Açsun di mi? Kız sen da git bak işıne. Hade.”

“Ama Sündü Ha...Yenge, benim gerçekten...”

“Kızım senin lafun geçmez burda.”

Sündü Hanım odadan çıktı. Küçük kız Janset’e döndü,

“Ben Zişan bu arada.”

“Memnun oldum Zişan. Biraz sonra geliyorum.”

“Eci, çok güzelmişsin.”

“Teşekkürler. Sen de güzelsin. Eci deyip duruyorsun, ne demek o?”

“Abla demek.

Gitmem lazım anam kesecak beni.”

Zişan da odadan çıktıktan sonra kapıyı yavaşça kapattı. Camın önünde, yatağın çaprazında duran dar koltuğa dizini dayayıp camdan dışarıya baktı. Gördüğü en güzel manzaraya baktığını düşündü, sadece sokağı ve insanları görse de.

Bir süre sonra aşağıdan Sündü Hanım’ın mıhlama dediği yemeğin kokusu gelmeye başladı. Bir an önce aşağıya inip yemek ama daha çok konuşmak istiyordu. Sündü Hanım’ı da, Zişan’ı da sevmişti ama akrabasını sever gibi değil, ilk defa gördüğü akrabasına kanının ısınması gibi. İniş o iniş akşam yemeğine kadar konuştular. Sündü Hanım, Zişan’ı, Zişan’ın abisi Kuban’ı anlattı, Sinop’un köylerindeki diğer akrabalarından bahsetti. Kaç aile, kaç çocuk, kaç kuzen, kaç gelin, gelinlerin aileleri, çocukların okulu, işi, evlilik çağına dair her şey. Sonra amcasından 12 yaş küçük babasının gençliği, annesine nasıl aşık olduğu, herkese rağmen onunla kaçarak evlenmesi ve bir daha Sinop’a dönmemesi yüzünden dedesinin yani babasının babasının üzüntüden göçmesi.

“Bubannen daha şanslıydı. Heç bunları görmedan öldu. Bakma biz ananı severduk ama gelenekler işte. Baban calıcappar, anan cazu. Didan da dırganın tekiydi. Birbirlerine gafa tutunca çözemeduk.”

Janset daha fazlasını öğrenmek istiyordu, onun için gelmemiş miydi? Ama yemek vakti yaklaşıyordu, birazdan amcası geldi. Sündü Hanım kadar heyecanlı sahneler yaratmadı ama bir sarıldı, bir daha bırakmadı.

***

Sabah Zişan odanın kapısını çaldığında Janset çoktan kalkıp giyinmişti, camın yanındaki koltuktan dışarıyı izliyordu.

“Eciiiiiiiii. Bugün düğun vardur, çok heyecanlı di mi?”

“Öyle de giyecek bir şeyim yok benim. Ne yapacağız?”

“Anaaa daha iyi ya! Gariiiiiiii, Janset Ablam’ın düğuna giyecek entarisi yoktur.”

Zişan’ın bağırmasıyla Sündü Hanım kapıda belirdi.

“Oiyyy, Janset, sana ninanın nişanlığını giydirelum. Sana da ninanın entarisu pek güzel olur da. Haydi bakayum, gel bakalum üstüne olur mu. Büyuk gelursa işimiz var demektur da.”

Janset, odadan çıkan 2 kadının peşinden bir başka odaya geçti. Camda kanaviçeli perdeler, altı yastıklı bir sedir, ortada, yerden biraz yukarıda çapı neredeyse bir metre bakır bir tepsi masa ve sedirin tam karşısında ahşap bir sandık vardı.

“Gari, hiç bana açmayasun bu sanduku da.”

“Sen küçuksun daa.

Aslunda artuk o kadar küçuk da değilsun. Gelcuk ilbat senun da suran.

Al bakalum, Janset kizum. Giyuver.”

Janset babaannesinin nişanlık elbisesini büyük bir itinayla giydi. Oldukça eski olan bu elbise her an bir yerinden yırtılacak gibi duruyordu. Elbise üstüne tıpatıp oturdu ama biraz kısa geldi. Babaannesinden çok daha uzun olduğu kesindi ama bu yaşında 17 yaşında nişanlanmış birinin elbisesine girebildiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Ama boyu konusunda yapacak bir şey yoktu.

“Sana düz bir potin bulmamuz lazumdur.”

“Sorun değil, babetlerim var yanımda onları giyerim.”

“O da ne ola ki kız?”

“Topuksuz ayakkabı işte. Düz yani.”

“Tamam o zaman güzel onu da hallettuk.”

Janset kendini aynada görünce inanamadı. Bir kaç dakika içinde bambaşka biri olmuştu. Tanıdığı, özlediği ama daha önce hiç görmediği biri duruyordu karşısında.

“İşte” diye düşündü “seni bulmaya gelmiştim.”

***

Düğüne gitmek için hazırdı. Janset olarak gidebilirdi düğüne. Sinop’a geldiğinden beri Janset’i kullanıyordu. Daha kimseye ilk adını söylememişti. Buna niyeti de yoktu. Esra kısa ve şehirliydi ama Janset’in teniyle daha iyi uyuştuğunu hissedebiliyordu. Hele Sinop’ta.

Düğüne gitmek için yola çıktılar. Amcası ve Sündü Hanım önde Janset, Zişan ve Kuban arkada, çok uzağa değil yan sokağa gidiyorlardı. Davul sesleri duyuluyordu. Tam düğün yerine varacaklardı ki bir bağrışma duydu.

“Gel ulan buraya! Gel deyrum!”

“Abi, ben yapmamişumdur. Valla diyerum.”

İlkokul çağında bir çocuk Janset’e çarparak yoluna devam etti. Janset sendeledi, yanından geçtikleri evin duvarına tutunmaya yeltendi ama yetişemeyeceğini anlamıştı ki bir el onu belinden yakaladı.

***

İşte böyle tanışmışlardı. Dokunarak. Teşekkür bile edememişti. Her kim kavradıysa belinden bir an gözgöze geldikten sonra “Metkan Dayı” diyerek amcasını selamlamış ve küçük çocuğun peşinden düğünün yapıldığı yere doğru koşmaya devam etmişti.

O kadar anlık görmüşlerdi ki birbirlerini düğüne vardıklarında onu tanıyacağını sanmıyordu. Yanılmıştı. Düğüne vardıklarında gördüğü ilk çift mavi göz onunkiydi.

Hemen yanına geldi, yamacında bir başka kızla. Zişan da bitiverdi yanlarında.

“Daryal Abi!”

“Ha Zişan?”

Mavi gözlü, uzun boylu gencin yanındaki ince yapılı, uzun boylu, uzun saçlı kız bir kız vardı. Belli ki gören bakan var mı kaygısı taşıyordu. Çekik gözleri bir sağa bir sola hızlı hızlı atılıyordu. Belli ki içi rahat etmemişti. Yanlarından hızla ayrıldı.

“Daryal Abi, Albina Eci nereye gittu?”

“Sen çok sokma o güzel burnunu.”

“Daryal Abi, bak bu Janset Abla, amcamun kizı. İstanbul’dan yeni geldu.”

Gencin mavi gözleri Janset’e döndü. Onu ikinci defa gördüğünün farkındaydı. Gözleri kilitlendi. Janset istese de gözlerini geri çeviremiyordu. İlk Janset toparlandı.

“Merhaba. Memnun oldum.”

Daha Daryal’in ağzından laf çıkmadan bir grup genç gelip onu alıp götürdüler.

***

Böyle tanışmışlardı.

Daha aşık olduklarını bilmeden.

O, onun İstanbul’da yaşadığını, o da onun nişanlısı olduğunu bilmeden.

Öğrendiklerindeyse hiç de geç olmayacaktı çünkü aşkın gözü kör olacaktı.

Kimlerin kalbini kırdıklarını bilerek ama ne kadar kırdıklarını bilmeden birlikte olacaklardı.

Daryal’ın arkasında bir ağlayanı olduğunu bilerek ama birlikte olmalarına karşı çıkılacağını bilmeden.

Karşı çıkıldığını anladıklarında da geç olmayacaktı çünkü aşkın gözü kör olacaktı.

Daryal sözler verecekti, haykıracaktı “seni bana vermezlerse ne bu şehirde ne o şehirde taş taş üstünde bırakmam” diye ama savaşacak gücü olmadığını bilmeden.

Janset kendini bulduğunu bilerek ama onları kaybedeceğini bilmeden yaşayacaktı tüm olanları. Sinop’ta en son göreceğinin bir teknenin kıçı olacağını bilmeden yaşayacaktı tüm olanları.

Daryal, bir teknenin içinde avlanmaya diye kaçmaya gideceğini bilmeden yaşayacaktı hepsini.

Hiç düşünmeden, düşünemeden ama sevdiğinin ağladığını bilerek kaçacağını bilmeden.


Sinop Şivesi ve Çerkez İsimleri Sözlüğü:

Albina: Kafkasya’da bir ırmak ismi.

Calıcappar: Atik çevik.

Cazu: Havai kız.

Daryal: Kafkasya’yı kuzeyden güneye bağlayan geçidin ismi.

Dırga: Geçimsiz, huysuz kişi.

Eci: Abla.

Gari: Çocukların annelerine hitap şekli.

Hortlu: Anasız-babasız, kimsesiz kişi.

Janset: Tarihten bir isim.

Kuban: Kafkasya’da bir nehrin, ovanın ve uygarlığın ismi.

Metkan: Eğitilmiş, yüce kişi.

Okumak: Davet etmek, çağırmak

Viri: Aman Allah’ım anlamında kullanılan kelime.

Zişan: Bir tek can.

Bu hikaye Öykü Atölyesi'nce belirlenen yukarıdaki fotoğrafın beynimden kovaladıklarıyla yazılmıştır.

5 yorum:

  1. Ben cok sevdim bu hikayeyi. Bayildim.

    Sabaha kahvemi icerken okudum, beni aldi goturdu.

    Ellerine saglik.

    Murat

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler.

    Ama şivede yanlışlarım var. Sinoplular mesaj gönderiyor :)

    Onların yardımlarıyla şiveyi düzeltmem gerekiyor. Yakında düzelmiş olur ama o zamana kadar bu haliyle.

    YanıtlaSil
  3. çerkez yanım, isimler bana çok yakın hissettirdi bu hikayeyi.

    YanıtlaSil